Radyo ve Televizyon

Görüşme Teknikleri

Atasözünü hatırlayalım, “insanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa” anlaşırlar.

Bir zamanlar yayın dendiğinde akla ilk olarak radyo gelirdi, radyo söz yayını demekti. Şimdi ise radyo denince akla müzik geliyor. Müzik en rahat dinlemeyi sağlıyor. Düşünmeye, kafa yormaya gerek yok. Çünkü ülkemiz insanına egemen olan düşünsel tembellik. Bir de tabii herkesi aldatmak için kullanılan rating (Türkçeleşmiş olarak rating), yani program izlenme oranları var. Yüksek rating, yüksek reklam, yüksek gelir demek. Düşünsel tembellik yüksek gelir getiriyorsa, daha zor olan yolları denemenin gereği yok diye düşünülüyor. Sonuçta bunun kötü etkileri de toplumda görülüyor tabii.

Söz yayını, söz ile bilgi aktarımına önem vermek ve bilgi birikiminin oluşumuna çok köklü katkıda bulunmak demektir. Radyo yapımcıları ve yayıncıları sözü kullanmaktaki ustalıkları ve etkinlikleri oranında başarı kazanırlar. Sözün başarısı, sözcüklerle dinleyicinin beyninde görüntü çizilebilmesine bağlıdır. Çünkü, radyo dinleyicisi radyoyu tek başına dinler. Yani kendi düşünceleri ve anılarıyla başbaşadır, beynindeki düşünsel görüntüler de buna göre oluşur.

Kullanılan sözün etkisi müzik ve efekt ile artırılmalıdır. Çünkü söz tek başına bir “ortam”, “atmosfer” yaratmayabilir. O açıdan söz, müzik, efekt bir radyo yapımının yapı taşlarıdır. İşte radyo yapımcısı bunları kullanarak düşünsel görüntüler çizmek zorundadır. İnsanların beyinlerinde yaratılan görüntüler, bozan anlatılan ile hiç ilgisi olmayan ama çağrışım yaparak başka şeyleri hatırlatan görüntülerdir. Beyninizde yaratılan görüntüler, olayla hiç ilgisi olmayan, kullanılan yapı taşlarının kullanılış biçimine göre oluşan görüntüler de olabilir. Bunlar ortak o olayın gerçek görüntüleri değil, olayın sizdeki etkilerinin yarattığı kişisel izlenimin görüntüleridir, bilimsel bir tanımla bir illüzyondur-yanılsamadır. İşte bu görüntüler, bu yanılsama dinleyiciyi ne kadar çok mutlu edebilirse, etkileyebilirse, irkiltebilirse, ürkütebilirse, vb. o kadar başarılı olacaktır.

Bütün bu anlatılanların bir özeti şudur: Radyo kişiseldir. Bilgi iletiminde en hızlı araçtır. O zaman, sözü en etkili kullanan, bilgi aktarımında da en yüksek hıza ulaştıracak sistemi kuran radyocu, başarıya en yakın olandır.

Söz, müzik, ve efekt hep sestir. Ama önemli olan dinleyicinin duyduğu “ses karışımı”dır, yani, programın dinleyiciye yansıyan sesi içinde bu yapı taşlarının hangi oranda bulunduğudur. Yalnızca müzik parçalarının birbiri ardına dizildiği bir yapım doğru anlamda bir radyo yapımı değildir. Çünkü her iki örnek de, kullanılması gereken yapı taşları açısından eksiktir. Efektsiz bir yapım düşünsel görüntüleri somutlaştırma açısından eksik bir yapım olacaktır. Yalnızca müzikten oluşan bir yayında bilgi içeriği yoktur. Yalnızca söz yayınının müzik ve efektten oluşması gereken estetik desteği yoktur. Bu eksiklikler, tekdüzeliğe, dinleyicilerde ilgi dağılımına, bıkkınlığa ve başka istasyonlara geçme isteğine yol açabilir. Çözüm, anlamlı biçimde birleştirilmiş ve birbirini destekleyerek etki yapan insan sesi, müzik, efekt karışımını yakalayabilmektir.

Günümüzde söz yayınlarının önemi biraz daha anlaşılmıştır ama radyolarımızın çoğu halâ müzik ağırlıklıdır. Dinleyiciyi düşünsel tembelliğe itmekte ve orada tutmaktadır. Yayın zamanının tümünü müziğe ayıran radyo, günümüz insanının gereksinimlerine tam olarak cevap vermiş sayılmamalıdır. Bir “şeyi” anlatmak için en etkili yöntem olan söz yayında yer almıyorsa ya da hiç denecek kadar düşük düzeyde ise, o radyo, özelliği olan bir istasyon değil sıradan, olağan, ortalama bir radyo olmayı seçmiş demektir. Oysa ülkemizin istediği, beklediği farklı yayınlardır. Yalnız müzikle dinleyicisine ulaşmak isteyen bir radyonun seçtikleri ve yayınladıkları, popüler olmak zorundadır. Oysa aynı popüler müziği sonu gelmez biçimde yayınlayan çok sayıda radyo vardır. Bu kadar çok istasyondan yayınlanan müzik ürünlerinin oluşturduğu yayın farklı hale getirilmediği takdirde hiçbir anlam taşıyamaz. Önemli olan, yapı taşlarının farklı bir karışımı, farklı bir yaklaşım, bakış ve sunuştur. Yani gereken, bir yapımcının ötekilerden farkını ortaya koyan yaklaşımı ve ustalığıdır.

Şimdi gelelim insan sesine, sunuşa. İnsan sesi, bu sesi alıp yansıtacak olan mikrofon ile mikrofon ve sunucunun birlikte içinde bulundukları “ses uzayı”, yani stüdyo boşluğu da iyi kullanılmalıdır. Sunuşta kullanılan ses çığırtkan ve uzak bir ses değil, yakın, sıcak, sevecen, esprili, zeki bir ses olmalıdır. Bizim amaçladığımız ses mikrofona yakın kullanılan sestir. Tıpkı kulağa yakın yapılan bir konuşma gibi. Çığırtkan ses, duyuru ve açıklama sesidir, politikacının kürsüde kullandığı sestir. Bu bir mikrofon tekniğidir, program içinde, metnin ve duygunun gerektirdiği, yaratılmak istenen etkinin zorunlu kıldığı gibi kullanılmadır. Yani, bir sunucu program süresince sesini kullanmalı, sesiyle oynamalıdır.

Gelelim sohbet programlarına. Acaba bu yapımlarda neye dikkat edilmelidir?

Basın ve yayın alanında çalışan kişinin yetkisi kamunun genelini ilgilendirme sınırında başlar ve biter. Özel alanlar kişilerin rızası olmadan ortaya çıkarılamaz. Kişisel özgürlük alanına girilemez. Kişilerin izni olsa bile, açıklanabilecek, açıklanamayacak konular olduğu unutulmamalıdır. Kamusal alanda olan biz yayıncılar ve okuyucular, izleyiciler, dinleyiciler, o kişisel özgürlük alanına giremeyecek ve kişiyi ancak bilinmesine izin verildiği kadarıyla tanıtabileceğiz. Kural bu. Özel hayatlar, kişisel özgürlük alanları kamunun güvenliğini, kamu sağlığını, kamunun varlığını sürdürmesini ilgilendiriyorsa, yine ancak gerektiği oranda özel-kişisel özgürlük alanlarına girilebilir ve bu konuda açıklamalar yapılabilir.

Uyulması gereken başka kurallar da var: Program sırasında orada olmayan ve cevap veremeyecek durumda olan kişilerle ilgili bir şey söylememek. Kendisini savunamayacak durumdaki kişiye suçlamalar yöneltmemek. Yan tutmamak. Kişilik haklarına saldırmamak. Hakaret etmemek. Kanıt olmadan suçlamada bulunmamak. Görüşmeyi amaçlı ve zorlayıcı biçimde yönlendirmemek, yani kısaca cevap hakkı kullanma zorunluluğu doğurmamaya çalışmak, gerçek bir yayıncının uyması gereken kesin kurallardır. Bunlar yapılacak görüşmenin temelini oluşturması gereken etik kurallardır.

MUSTAFA GERÇEKER
TRT Yayın Denetleme Kurulu Üyesi

2 Yorum

Bir yorum da siz yazabilirsiniz...

Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.